1824 yılının Nisan ayının 5. gecesinde Yunus Efendi Külliyesi’nin önünde bir bebek buldular. Bebek zengin sınıflara mahsus pahalıca bir beşiğin içinde sıkıca kundaklanmış ve Nisan soğuğundan etkilenmeyecek biçimde o vakitlerde pek revaçta olan Frenk kumaşlarına sarıp sarmalanmış haldeydi. Kundağında bir sırrın temsilcisi olarak köstekli bir saat durmaktaydı. Hocalar daha önce de terkedilmiş birçok çocuğa rastlamışlardı. Ancak gerek saati, gerekse hayli işçilikli beşiği ve sarıp sarmalandığı kıyafetler itibarı ile bu seviyede yüksek sınıf insanların evladı olması gereken bir çocuğa rastlamamışlardı. Şaşırdılar... Veledin hiç ağlamıyor olması, tersine her şeye sevimli sevimli gülmesi şaşkınlıklarına sevgi kattı. Hocalar bu çocuğa kendi aralarında Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa(SA)’nın ikinci adını verdiler. Mustafa, külliyede kan kardeş olduğu Ali’yle birlikte hızla büyüdü ve serpildi. Dört yaşından itibaren Gıyasettin Ağabeyleri tarafından himaye edildiler. Gıyasettin, ağabeylerin en bilgesi, en şefkatlisi ve en sevgilisiydi. Hamileri Zeynel dede, onlara vekil babalık etti ve yüksek adalet duygusunu aşıladı. Filinta Mustafa, zekası ve çevikliği ile bu çocukta çok iş var dedirten veletlerdendi. Ne zekası ne de enerjisi ile baş etmek mümkün değildi. Daha 8 yaşında küçük bir çocukken büyüdüğünde kadınların yüreğini hoplatacak, erkekleri kıskançlıktan çatlatacak erkek güzeli bir delikanlı olacağı belli idi. Özel bir dil ve edebiyat yeteneği olduğu kısa sürede anlaşıldı. Bugün Türkçe’ye yakın bir hakimiyetle konuştuğu Kürtçeyle beraber, İngilizce, İtalyanca, Frenkçe ve Rusça biliyor. Hat sanatına muktedir, müzik ve şiir bahsindeki istidadına, hiç kimsenin göremediği detaylara odaklanabilen, son derece dikkatli gözünü ekleyin ve tüm bu yeteneklere bir de her şeyi hafif nükteye alan bir muziplik katın; karşınızda Filinta Mustafa’yı bulacaksınız. 15 yaşına geldiğinde Buhara’dan gelen bir alimden Türkler’in unutulmaya yüz tutmuş savunma sanatı Sayokan dersi aldı. Bu onun bileğini bükülmez yaptı. Filinta Mustafa, gelenek ve göreneklerimize gönülden bağlı aynı zamanda yeniliklere açık. Hayatta en önem verdiği kişi, hamisi Gıyasettin Hatemi. Gözü pek, aslan gibi bir yiğit. Filinta’nın bu lakabı almasına neden olan şey, onun herkesi hayrete düşüren nişancılığı değildir. Onu Filinta yapan şey kısaltılmış tüfek namlusunun yakın menzillerde atış tahribatını arttırdığını keşfetmiş olmasıdır. Abdullah Efendi ile tasarımını yaptığı tüfekle de bu maharetini suçlulara karşı göstermekten hiç çekinmez.