Artvin, büyük ve önemli bir boks müsabakasına ev sahipliği yapmaktadır. Bir yanda Kafkas lakaplı genç ve yetenekli boksör Fırat Bölükbaşı, diğer yandaysa Türkiye'nin en sevilen şampiyon boksörü Necdet Suphi özer vardır. Fırat, az sonra çıkacağı maçın yanı sıra farklı bir heyecan daha yaşamaktadır. Karısı Eylül hamiledir ve çift, doktorların çok riskli olarak gördüğü doğum için gün saymaktadır.
Fırat maça çıktığı gece, hayalini kurduğu şampiyonluğu kazanacak fakat karşılığında büyük bir bedel ödeyecektir. Karısını doğumdan hemen sonra kaybeder ve Eylül, ölmeden önce boksu bırakmasını, kendisine yıllarca yaşattığı kaygıyı oğullarına yaşatmamasını vasiyet eder. Birkaç saat önce şampiyonluk kemerini kazanan boksörden geriye sadece bir baba kalacaktır o gecenin ardından. Kendini, karısı Eylül gibi FMF (Ailesel Akdeniz Ateşi) hastası olan oğluna adamış bir baba. Fakat oğlu Güneş'in hastalığı beklediğinden daha kötü seyreder yıllar içerisinde. Baba oğul tedavi için soluğu İstanbul'da alırlar çaresiz. Ansızın ve hiçbir hazırlıkları, yeterli imkanları olmaksızın. Gelir gelmez de hastalığın yanı sıra hayatla ve yabancısı oldukları bu mega kentle mücadeleye girişirler. Ne var ki Fırat, tıpkı ringde olduğu gibi babalıkta da oldukça hünerlidir. İstanbul'u, kapı kapı dolaştıkları hastaneleri, kimsesizliklerini ve birlikte giriştikleri bu zorlu mücadeleyi masalsı bir dünyaya çevirir oğlunun gözünde. İstanbul'da yaşayacakları en acı tecrübe, bambaşka bir mucizenin kapısını aralar baba oğul için; doktor Suna'yla tanışırlar ve Suna, Güneş'in tedavisinin yanı sıra bütün masraflarını üstlenir. Ne var ki hayat, Fırat'ın ringde karşılaştığı rakiplerinden daha sert vurmaktadır ve mucize, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi çok kısa sürer.
Fırat maça çıktığı gece, hayalini kurduğu şampiyonluğu kazanacak fakat karşılığında büyük bir bedel ödeyecektir. Karısını doğumdan hemen sonra kaybeder ve Eylül, ölmeden önce boksu bırakmasını, kendisine yıllarca yaşattığı kaygıyı oğullarına yaşatmamasını vasiyet eder. Birkaç saat önce şampiyonluk kemerini kazanan boksörden geriye sadece bir baba kalacaktır o gecenin ardından. Kendini, karısı Eylül gibi FMF (Ailesel Akdeniz Ateşi) hastası olan oğluna adamış bir baba. Fakat oğlu Güneş'in hastalığı beklediğinden daha kötü seyreder yıllar içerisinde. Baba oğul tedavi için soluğu İstanbul'da alırlar çaresiz. Ansızın ve hiçbir hazırlıkları, yeterli imkanları olmaksızın. Gelir gelmez de hastalığın yanı sıra hayatla ve yabancısı oldukları bu mega kentle mücadeleye girişirler. Ne var ki Fırat, tıpkı ringde olduğu gibi babalıkta da oldukça hünerlidir. İstanbul'u, kapı kapı dolaştıkları hastaneleri, kimsesizliklerini ve birlikte giriştikleri bu zorlu mücadeleyi masalsı bir dünyaya çevirir oğlunun gözünde. İstanbul'da yaşayacakları en acı tecrübe, bambaşka bir mucizenin kapısını aralar baba oğul için; doktor Suna'yla tanışırlar ve Suna, Güneş'in tedavisinin yanı sıra bütün masraflarını üstlenir. Ne var ki hayat, Fırat'ın ringde karşılaştığı rakiplerinden daha sert vurmaktadır ve mucize, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi çok kısa sürer.